Üretilmiş Kürt Sorunu ve İslam
DERİN DEVLET-DERİN PKK VE ÇÖZÜM ZORLAYAN DİNAMİKLER-18
Silahlar sustuğunda daha net görülecektir ki PKK, ideolojisiyle, hedefleriyle ve yöntemiyle büyük oranda Kürt toplumuyla ve Kürt toplumunun geniş ailesinin değerleriyle ters düşen bir örgüttür. Ve bu örgütün orta ve uzun vadede bir geleceği olmadığı artık fark edilmelidir; ona göre bir yaklaşım sergilenmelidir.
Birbirlerine “Allah’a emanet olun!” diye dua eden ve yüzyıllardır Müslüman kardeşliği içerisinde yaşayan bu iki kavmi ve benzerlerini “milliyetçi”/ ulusalcı politikalarla ayrıştırmak, karşı karşıya getirmek için çok şeyler yapıldı. Ancak elde edilen sonuç yapılanların yanında bir hiç.
Bu insanlara tekrar gerçekler, fıtratına uygun çözümler sunulduğunda bahse konu savrulmalar, travmalar, saptırma gayretlerine karşın {geleneksel de olsa} inanç kardeşliği hala geçerliliğini sürdürmektedir. Garip olan, büyük ekseriyeti bidat ve hurafelerle malül olsa da geleneksel din anlayışına kayıtsız kalamayan bölge insanına, yaşanılan süreçte dayatılmaya çalışılan, farklı versiyonlarıyla seküler çözümlerdir.
Gerek PKK ve gerekse de barışın ancak bu örgütün muhatap alınmasıyla sağlanabileceğini savunan sol ve liberal çevrelerin büyük bir çoğunluğu, bu topraklarımızda yaşayan insanımızın kültürel kodlarından uzak, batıdaki örneklerinden paralel çözümler peşindeler.
Bu anlayışın karşısında gözükenlerin çözümleri de seküler niteliğe sahip {sözde evrensel} batılı değerlerle Müslümanların değerlerini uyumlaştırmayı hedefleyen anlayışıyla bölge insanının ve Müslüman coğrafyayı etkileyen bir aldatıcılığa sahip bulunmaktadır. Sonuç olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm örneklerini batıdan ithal eden çevreler, bölgenin yeni şartlarının sorunun çözümündeki etkisini yeterince anlayabilmiş değiller. Aynı zamanda sol gelenekten gelen bu liberal entelektüeller, çözüm sürecinin “ Ilımlı İslam ” ekseninde ilerlemesine de pek sıcak bakmadıklarından ciddi çelişkide yaşamaktadırlar. Peki, değişik versiyonlarıyla seküler eksende yürütülen çözüm arayışları karşısında, hangi kavme mensup olursa olsun Müslümanlar nasıl bir duruş sergilemektedirler? Bu sorunun cevabı gerek yaşadığımız coğrafyadan ve gerekse de Müslümanların yaşadığı tüm coğrafyalarda sorunlarını çözüme doğru mu ilerlediği yoksa nitelik mi değiştirdiğini ortaya koyacaktır.
Korunmuş yegâne ilahi kitap ve temel referansımız Kur’ân’a rağmen, kendilerini İslam ile tavsif eden Kürdü, Türkü, Arabı, Acemi insanlığın karşısına, milliyetçi – mukaddesatçı, bidat ve hurafelerle malül gelenekçi, modernist – tarihselci kimlik algılarıyla çıkıyor; {sözde evrensel} batılı değerlerle Müslümanların değerlerini telif etmeye ve Müslümanları laik – demokratik sistemlerde bir alt kimlik olarak yaşamaya iradeleriyle razı ediyorlarsa bizim asıl çözmemiz gereken sorunumuz İslami Kimlik Sorunudur. Kur’ân gerçekliğine, netliğine rağmen sorunlu din algılarımızdır.
Eğer asıl sorunumuz bu olmasaydı, İslam’ı ana kaynağını esas alarak “okumaya” çalışsaydık, bir Müslüman, etnik kimlik üzerinden meselelere bakabilir miydi?! Bu temel gerçeklik nedeniyledir ki biz İktibas ailesi, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ürettiği Türk ve Kürt meselesini etnik kimlik üzerinden tartışmaktan hep kaçındık.
“Daha iyi tanışasınız diye sizlerikavim kavim yarattık” mesajının sınırları dışına çıkarak konjonktürel, reaksiyoner ve duygusal etnik kimliklerini algılayan refiklerimiz ve onlara şirin gözükerek toplumsallaşacağını düşünen çevrelerin haksız ithamlarına maruz kaldık. Ama bütün bu süreçlerde konjonktürel duruş ve tavırlardan sakınarak ilkesel bir duruş sergilemeyi ısrarla sürdürdük, elhamdülillah! Zira biliyorduk ki sorunun kaynağı batı düşüncesi ve bu düşüncenin ürünü olan ulus – devlet modelidir.
İnsan fıtratına, iradi konulardaki sorumluluğuna dikkat çekilmesine rağmen batıda yaşanan bir ulusun oluşum sürecini doğru kavrayamadık. Dolayısıyla özellikle Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda ulusculuk – “milliyetçilik” akımlarının nelere mal olacağı ve ulus devlet yapılanmalarının nelere mal olacağı, asıl maksadını ve sonuçlarını çoğumuz öngöremedik. Hatta bazı kesimler konunun özüne vâkıf olmadan “milli duyguları” ve düşünceleri meşrulaştırma bedbahtlığına bile yeltendi.
Sonuçta, İslam kardeşliği temelinde birada yaşayan toplumlar süreç içerisinde birbirine karşı kışkırtılarak tam bir kaos ortamı oluştu. Tabii ki bundan da küresel küfür, gücü oranında çıkar sağladı. Yukarda da belirttiğimiz gibi sorunun kaynağı belli. Ulusculuğun görünür hale gelmesinde ise inkârcı, baskıcı, asimilasyoncu politikalar etkili olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder